Bu cümle her bakımdan arızalı ve her kelimesini tek tek eleğe vurup, tartıya almak gerekir.
KUZEY…
Bu KÜRDİSTAN’ın Kuzeyi oluyor. Bu ifade güzel, yirmidört atar altın değerinde. Lakın bunu kullananlara olmaz. Siz hem TBMM’nin inkar kapısından girecek, varlığınızla, namus ve onurunuzla yemin edeceksiniz, hem de bu yemine ve bu camianın köklerine dinamit koyacaksınız. Kuzey Kürdistan Milletvekiller, diyeceksiniz.
Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?
Birlikte, Yaşama, Mücadelesi adına mı?
Yemezler…
Bırakın bu safsatayı ve çocukça durumu.
Birlikte Yaşamayı ve de Mücadeleyi değil, seni tanıyan yok efendi.
Ne dedi Altınkapı hanfendi. ‘’Siz geldiğiniz şehrin, bölgenin milletvekilili değilsiniz. Siz Türk Halkının vekillerisiniz.’’
Kadın haklı.
STRATEJİK VE TAKTİK ELEŞTİRİ
Uzun yıllar önce, sanırım 1976’larda filandı. Kurtalan’da bir arkadaşla ‘’Stratejik ve taktik eleştiri’’ üzerine konuşuyordum. Stalin’in kitabı olduğunu bilmiyordum. Sonradan öğrendim. Ben arakadaşlara bunu öğretiyor ve örneklerle açıklıyordum. Ama muarız bir muhalifm kabul etmiyordu. Ben de bunun üzerine kızdım ve,
‘’Bunu ben söylemiyorum. Stalin söylüyor. Yoksa sen Stalin’e de mi inanmıyorsun?’’ dedim. Bağırmam bir yana Stalin adını söylemem bile yetmişti.
‘’Stalin diyorsa mesele yok. O zaman kabul ediyorum.’’
Bizde o zamanlar Stalin, Ho Chi Minh, Fidel Castro vb.leri birer ilahtı. O zamanlar daha ‘’Apo’’ yoktu. Sonra ‘’Apo’’ bunların en başına geçti. Strateji, taktik, maktik hiçbir şey kalmadı. Yukarıda ‘’Apo’’ aşağıda ‘’Apo’. Apo gel. Apo git. Ekmek zeytin ve duamız oldu.
Kim yaptı nasıl yaptı? Tam olarak bilmiyorum bu birkaç ciltlik roman ve geçiyoruz.
Ben stratejik ve taktik eleştiriyi kendime uyalıyor ve yorumluyorum.
Eskiden stratejik eleştirimin hedefinde iktidar vardı. Kimdi bu iktidar? Elbette ülkemdeki Sömürgeci ve Faşist uygulamanın sahipleri. Yani TC Devleti. Ve en büyük stratejilk eleştirimiz silahlı mücadele oldu. Bunu yaptım. Yerine getirdim ve devlete tutsak düştüm. 11 yıl yattım. 6 kez idam aldım. Çok ağır bedeller ödedim. Hal böyleyken, bu iktidara karşı olan, olması gereken liderim ve partim bu iktidar sahipleriyle bütünleşti. Adeta onun sivil kurucuları durumuna geldi. Benim nefesimi kesti. Hayatıma kastetmek istedi. O zaman bende –mecburen- asıl düşmanı bir yana bırakıp beni boğmak isteyene karşı çıktım. Eleştirim stratejik, politik, örgütsel ve hatta şartlarım elverseydi. İmkanım olsaydı şiddete de meyledecektim.
O nedenle bazıları benim özgül durumumu bilmiyor.
İşkembey-i kubradan atıp, ‘’Xoca da işini gücünü bırakmış, APO, PKK ve KCK ile uğraşıyor’’ diyor.
Evet. Doğru. Başka ne halt edeyim. Asıl düşmana yöneleceğim an, ilk adımında bu guruh karşıma çıkıyor. Hem de devletten daha tehlikeli ve daha gaddar. Devlet yakalar, ceza verir, içeri atar. Bunlar öyle de değil. Kanunsuz şehrin kanunlarına göre davranıyorlar. Seni vurup bir kenara atıyor ve üstelik ÖLÜ BİR HAİN olarak kalıyorsun.
Gel de derdini anlat.
Eskden içerde biz DİRENMEK YAŞAMAKTIR, diyorduk.
Şimdi ise YAŞAMAK DİRENMEKTİR!
Taktik ve stratejik her şey buna hizmet etmek durumunda.
Yoksa murdar bir ölüme yazılır adın.
Ama ben o sınırı aştım.
Beni artık vursalar da 100 kişiden 99’u onlara inansa 1 kişi bana inanır. Bu da yeter.
17.12.17