1-Yılmaz Erdoğan.
’’Kuyruktan uyruğa geldik.’’
Nasıl olduysa oldu. Ve düne kadar sıradan bilinen ve sonradan da hızla ünlenen namıyla Yılmaz Erdoğan adında biri kalktı böyle laf etti.
Bence de siyasi ve politik olarak en güzel cümlesi buydu. Tabi buna benzer güzel cümleler kurdu. Mesela,
‘’Ben senin, beni sevme ihtimalini sevdim’’ gibi.
Yılmaz’ın bu sözü yıllardır kulağımda bir küpe. İkinci sözüyle hep ou hatırlarım.
Aslında bu söz bir inkarın bitiş noktasıdır.
Peki ama biz gerçekten ‘’uyruk’’ olduk mu?
Bizi böyle gördülr mi?
Bizim böyle bir hak ve tanımımız var mı?
Benim kastım meşrutiyete, anayasal ifedede.
Buna kuşkuluyum.
Biz hala ‘TRT 6’’ (ŞEŞ-BEŞ) konumundayız.
Var gibiyiz.
‘’Yabancı dillerde yayın hakkı.’’
Yani Kürdçe diye bir dil var ve bu dilde konuşan insanlar da var. Ama Kürd falan… Orayı karıştırma arkadaş.!
Yurduma alçakları uğratma sakın ha sakın!..
Buraya kadar durum anlaşılıyor.
Yani inkarın fii tarihinden 1970’lerin sonuna kadar Yılmaz Erdoğan’ın ‘’Kuyruktan uyruğa geldik’’ diyelim.
Peki sonra..
Yani 1980 ve sonrasında ne oldu?
(…)
2-Mehmet Hayri Durmuş:
‘’Benim mezarıma bu adam halkına borçlu gitti, deyin’’ diyen müstesna insandır.
Yılmaz Erdoğan çok sözler etti. Çok şeyler etti. Ve tuttu bizi teğet geçen bir VizyonTV adlı film yaptı. Devrimcilerle dalga geçti. Tabi bu devrimcilerin içinde biz de vardık. Ancak film bitip tanklar Diyarbekir Zindanı’na doğru yola çıkarken film bitti.
Onun filimi bitti ama bizim yeni başlıyordu.
Mehet Hayri Durmuş’un başını çektiği Diyarbekir Zindan Direnişi, Savunmalar ve destansı ölümler dönemi.
Mehmet Hayri DURMUŞ giderken bir söz bıraktı arkasında.
‘’Benim mezarım bu insan halkına karşı borçlu gitti, diye yazın!’’ dedi.
İşte bu ciltler dolusu bir destanın romanıydı.
Mehmet Hayri, Diranirken bağırıyordu.
‘’Bu insan çığlıklarını duyun.
Kürdistan Wietnamlaşıyor’’ diyordu.
Ve Cemil Gündoğan’ın tesbit ettiği gibi Kuzey Kürdlerin tarihinde politik Mücadele Savunması mahkeme kürsülerinde haykırıldı.
Bu yeniden Kürd Ulusal Kurtuluşunun uyanış ruhuydu.
1982’den sonraki döneme damgasını vuran hareket Diyarbekir Direniş Ruhudur.
Dişardaki Öcalan ve PKK’sı 4, 5 yıl byunca bu mirasi aldı kullandı.
İnsanları bu Zindan Eylemleriyle saflarına çekti.
Dağa ve savaşa çıkardı.
Ve Diyarbekir’i mücadele ekseni olmaktan da çıkardı.
Eruh-Şemzinan silahlı uyanışı Öcalan ve PKK’sının değil, Diyarbekir Zindan Direnişinin dışa yansımasıdır.
İçerdeki manevi lider Mehmet Hayri, dişardaki askeri komutan Mahsum Korkmaz (Egid)’tir.
Egid; ‘’Söz onurdur. Onuru çiğnetmeyeceğiz’’in pratik adımıdır.
(…)
3-Abdullah Öcalan ne dedi tüm bu olup bitenlere karşı.
Mehmet Ali Birand’a;
‘’TC Devletinden bir çakıl bile istemiyorum.’’
‘’Annem Türk’tür’’
‘’Hizmete hazırım!..’’
‘’Biz Cumhuriyete katılmaya geldik…’’
Herkes bir söz eder o bin eder.
Binnde de durumu berbat eder.
Ona bakarsan bir yandan süper kahraman, bir yandan hain.
Hani derler ya,
‘’Onun adı Abdullah Öcalan, ne derse uyar.’’
Ve işte bz Abdullah’ın söyleminde kaldık.
Daha başka bir söz eden çıkana kadar.
Ben de bunu derim.
13. 12.17
Xoca